AYKUT KÜÇÜKKAYA
1 Mayıs 2025… İşçinin, emekçinin bayram günü! Türkiye 1 Mayıs’a yine buruk ve gergin giriyor. Ülkenin gençleri, kadınları, her siyasi partiden yurttaşları bir aydır meydanlarda, sokaklarda hukuk için, adalet için toplanıyor. Böylesi bir süreçte Taksim Meydanı, Gezi Parkı sendikalara, emekçiye, işçiye yine kapalı!..
Elinizde tuttuğunuz Le Monde diplomatique Türkçe’nin ilk sayısı 23 Nisan 2022 günü sabahı okurla buluştu. Türkiye’nin aylık gazetesi 4. yılına 44. sayısıyla; 1 Mayıs İşçi Bayramı’nda “merhaba” diyor. Bu üç yılda seçkin bir okur kitlesine ulaşan Le Monde diplomatique Türkçe’nin “Mayıs 2025 Sayısı”nda Türkiye’nin önemli kalemleriyle gündemi yakalamaya çalışıyoruz. Türkiye olağanüstü günlerden geçerken 23 Nisan’da “İstanbul depremi” bir anda her şeyi ikinci plana itti. 6.2’lik sarsıntı İstanbul’u bekleyen büyük deprem öncesi herkesi şöyle bir salladı. Bu ortamda gündeme yoğunlaşmaya çalışırken sosyal medyada önümüze bir not düştü. Notu kaleme alan Silivri’de tutuklu bulunan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’ndan başkası değildi!.. Notta aynen şunlar yazıyordu:
“Avukatımın gelmesiyle birlikte, yaşanan depreme dair duygularımı şimdi ifade edebiliyorum. En büyük üzüntüm, hayatını İstanbul’u afet odaklı planlamaya adayan, bunun mücadelesini veren yöneticiler ve şehir plancılar olarak bu zor günde sizlerle olamamaktır.”
İstanbul depreme yakalandığında kentin başkanı, yerel yöneticileri, şehir plancıları Silivri’de hapisteydi. İmamoğlu hem depremi hem Türkiye gündemini Silivri’den bir kaç cümle ile özetlemişti. Biz de gündemi Saraçhane’deki büyük protestolarda halka seslenen Dilek İmamoğlu’yla konuştuk; son bir ayda yaşananları dünyaya anlatmasını istedik. Sorularımı yönelttim; Ekrem İmamoğlu’nun eşi, hayat ve mücadele arkadaşı Dilek İmamoğlu içtenlikle yanıtladı… Şimdi söz Dilek İmamoğlu’nda…
Dilek İmamoğlu, dünyaya seslendi:
KORKU DUVARLARI YIKILDI
– Saraçhane’deki konuşmalarınızda özellikle demokrasi ve adalet vurgusu yaptınız. Türkiye’de demokrasinin yeniden inşası sizce mümkün olacak mı?
Kesinlikle… Türkiye Cumhuriyeti; bundan yüz yıl önce bir milletin özgürlük mücadelesinin sonucunda, demokrasi ve adalet temelleri üzerine kurulmuş bir hukuk devletidir. Son yıllarda da hepimiz bu temellerin değerini çok daha iyi anladık. Her kesimden milyonlarca insanımız, farklı şekilde adaletsizlikler, haksızlıklar yaşadı. Her kesim sesinin her geçen gün daha fazla kısıldığını, en temel hak ve özgürlüklerinin elinden alındığını derinden hissetti. Bu zor günlerin ardından, yaşadığımız tüm acı tecrübeler sonrası milletçe, demokrasimizi eskisinden de daha güçlü, daha adil, daha özgürlükçü ve daha kapsayıcı şekilde inşa edeceğimize inancım tam.
11 Nisan’da, Ekrem, Silivri cezaevi kompleksinde duruşmaya çıktığında tarihe geçecek bir konuşma yaptı. Siyasi görüşüne, yaşam biçimine, giyim kuşamına, etnik kökenine bakmadan, bu milletin her bir evladının teminatı olacak bir sistemi yeniden kuracağını söyledi. “Adalet devrimini ve demokrasi devrimini bu topraklara ben ve arkadaşlarım getireceğiz, buradan ant içiyorum, söz veriyorum” diyerek sözlerini tamamladı. Ekrem’in önceliği ve hedefi, cumhuriyetimizin değerlerini korumak ve ülkemizi birinci sınıf bir demokrasi ve adalet sistemiyle taçlandırmaktır.
– Ekrem Bey’in tutuklanması toplumun çok büyük bir kesiminde infial yarattı. Halk olanı biteni görüyor ama belli kesimlerde büyük bir suskunluk da devam ediyor. Hatta Ekrem Bey “dostlarımızın suskunluğu” diyerek bu duruma tepki gösterdi. Ekrem Bey’in de işaret ettiği bu suskunluğu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bugün bu topraklarda, milyonlarca vatandaşın hukuksuz ve antidemokratik uygulamalara gösterdiği tepkinin, itirazın haklı sesi duyuluyor. Ülkesini savunan, hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan bir vatanseverin, Ekrem’in mücadelesi tüm milletin sesi oldu.
Yıllardır yaşanan haksızlıklar ve adaletsizlikler karşısında her kesim kendi çabasıyla mücadele etmeye çalışıyordu. Ekrem’e ve çalışma arkadaşlarına yapılan hukuksuzluk, toplum için artık adeta “bardağı taşıran son damla” oldu. Ekrem’in benimsediği Bertolt Brecht’in, “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” düsturu tüm milletimizce sahiplenildi, büyük bir dayanışma oluştu. Milletin Ekrem’e duyduğu sevgi ve onun ülkesini taşıyacağı adil ve eşit yarınlara dair duyduğu inanç, bu dayanışmayı daha da büyüttü ve tüm ülkeyi sarıp sarmaladı.
Bu kapsamda elbette başta CHP olmak üzere, pek çok siyasi parti ve genel başkanları, toplumun önde gelen kanaat önderleri, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, iş dünyasının önemli isimleri ve milyonlarca vatandaşımız Ekrem’e ve ailemize dayanışma gösterdi ve buna müteşekkirim.
Ekrem, iktidarın güçlü rakibi oldu, tüm bunları göze aldı ve cezaevine girdiğinde kendini millete emanet etti. Türk milleti de onu yalnız bırakmadı, bırakmayacaktır. Toplum artık demokrasinin ve hukukun çöküş noktasını gördü. 16 milyon tarafından 3 kez seçilen ve çok sevilen bir belediye başkanının haksız, delilsiz ve temelsiz bir şekilde şafak vakti gözaltına alındığı, İstanbulluların iradesinin yok sayıldığı ve üstelik iktidarın gelecek seçimler için siyasi rakiplerini elemeye çalıştığı nokta; artık demokrasinin asgari şartı olan “seçme seçilme hakkının” bile yok edildiği, demokrasinin öldüğü noktadır. Bunu herkes idrak etti ve çok güçlü tepki gösterdi. 23 Mart günü, 15.5 milyon insanımız, mecburi olmayan bir ön seçimde saatlerce kuyrukta bekleyip Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığına oy verdi, destek verdi. Bu büyük bir demokratik uyanıştır. Korku duvarları aşıldı diye düşünüyorum: Suskun kalan esasında çok daha küçük bir kesimdir.
KADINLAR VE GENÇLER İÇİN YAPILANLAR ORTADA
– Türkiye’deki protestolarda iki grup öne çıktı: Kadınlar ve gençler. Bu AK Parti ve Erdoğan’ın beklemediği bir durumdu. Özellikle her yaştan kadın ve gençler Ekrem Bey’e yürekten sahip çıkıyor ve çok cesaretli bir şekilde meydanları dolduruyorlar. Kadınların ve gençlerin bu isyanını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ülkemizde kadınlar ve gençler, iktidarın yanlış politikalarından en çok etkilenen kesimler arasında yer alıyor. İktidarın kadına şiddete karşı kapsamlı bir mücadele planı yok; tam tersine, Türkiye’yi İstanbul Sözleşmesi’nden bir gecede çıkardı. Kadınlar, her alanda cumhuriyetimiz sayesinde kazandıkları haklarının tehlikede olduğunu hissediyorlar. Bu nedenle iktidarın istikametinden en fazla çekinenler kadınlardır.
Gençler için ise bu iktidar devam ettiği sürece; “iş yok, aş yok, özgürlük yok, umut yok”. Çocuklarımdan da biliyorum; yeni nesil, demokrasinin, adaletin, özgürlüğün kapsayıcılığın öneminin çok farkında ve bunları ülkemizde istiyor. Gençler, demokrasi ve hukuk devleti olmadığında adil bir yaşamın, istihdam ve kalkınmanın da mümkün olmadığını biliyorlar. Gençlerde geleceklerine dair büyük bir umutsuzluk hakim. İşsizlik arttı, çalışabilen gençler ise geçinebilecek kadar maaş alamıyorlar. İktidarın özellikle eğitim ve istihdam politikalarının geleceğe dair olumlu bir sinyal vermediğini görüyorlar. Kültür – sanat faaliyetlerine katılamıyorlar. Beyin göçü inanılmaz arttı. Ve gittikçe de ülkesiyle kurduğu bağı zayıflayan gençler, başka ülkelerde yaşamayı kuvvetli bir ihtimal olarak düşünüyorlar.
Diğer yandan son altı yılda Ekrem’in onlar için İBB’de yaptıklarını da görüyorlar. Tarihinde ilk defa İBB, her gence fırsat eşitliği sağlamak için öğrenci yurtları yaptırdı. İş bulabilmelerine destek olmak için istihdam ofisleri kurdu. Gençlere hitap eden kültür ve sanat alanlarında devrimler yarattı. İstanbul’da yeşili kat kat arttırdı; doğanın korunması da gençlerin öncelikleri arasında. Gençler, Ekrem’in demokrat, özgürlükçü, adil ve kapsayıcı yaklaşımı ve teknolojik gelişim – üretim vizyonuyla değişimin geleceğini görüyorlar.
Ekrem’in kadınlar için yaptıkları da ortada. Her şeyden önce Ekrem İBB Başkanı olduktan sonra İBB’de kadın yönetici sayısı 3 katına çıkarıldı. Kadın çalışan sayısı artırıldı. Kadınlara yönelik açılan merkezlerde ücretsiz eğitimlere, atölyeler düzenlendi. Şiddete maruz bırakılan veya şiddete uğrama tehlikesi altında bulunan kadınlara psikososyal ve hukuksal olarak destek verildi. Şiddetten kaçan kadınlar ve çocuklarına geçici barınma desteği sağlandı. Anne Kartla, küçük yaşta çocuğu olan 750 bin kadın ücretsiz ulaşımdan faydalandı. Açılan çocuk etkinlik merkezleriyle binlerce kadın küçük yaştaki çocuklarını güvenli alanlara bırakarak çalışabilme imkanı buldu.
Ekrem sürekli kadınlar için fırsat eşitliği ve eşitlik için çalıştı, çalışıyor. Toplumun her kesiminden kadınlar da bunun farkında, Ekrem’in geçmişte olduğu gibi gelecekte de kadınların hayatını kolaylaştırmak için çalışacağını biliyorlar. O, kadın – erkek eşitliğini içselleştirmiş bir lider. “Cam Işığı Kesemez” adında bir kitap yazdım; toplumsal cinsiyet eşitliği konusu benim de sosyal sorumluluk ve akademi alanında üzerine çalıştığım ve mücadele verdiğim bir konu.
– Dünyaya “Ekrem İmamoğlu’na açılan davayı birkaç cümle ile anlatın, özetleyin” deseler, ne söylerdiniz? Avrupa’ya, dünyaya nasıl seslenirdiniz?
Ekrem’in tutuklandığı soruşturma, esasında 6 yıllık bir “yargı tacizinin” son halkası. Mayıs 2019’da kazandığı seçimler haksız şekilde iptal edildi. Kamuoyunda “ahmak” davası olarak bilinen davada “ahmak” diyen bir bakana sözünü iade ettiği için 2.5 yıldan fazla hapis cezasına çarptırıldı, davada karar henüz kesinleşmedi. İktidarı eleştirdiği çeşitli konuşmalardan dolayı toplamda 23 yıl civarı hapis cezasıyla yargılanıyor! Bir demokraside bunların olması düşünülemez: Ekrem’in tüm söyledikleri ifade özgürlüğü kapsamındadır. Son olarak da gözaltına alınmadan bir gün önce, 30 küsur yıllık üniversite diploması hukuka açıkça aykırı şekilde iptal edildi!
Ekrem’i siyaset dışına itmek için son 6 yıldır sürekli çalıştılar, sürekli yeni soruşturmalar ve davalar açtılar. Yargı maalesef siyasallaşınca, bu şekilde bir tabloyla karşı karşıya kaldık. Şimdi de bu son soruşturmada; iki – üç gizli tanığın “duyumlarına” dayalı, mesnetsiz, delilsiz bir şekilde, 16 milyonluk bir şehrin belediye başkanını ve ana muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayını, şafak vakti gözaltına alıp ardından tutukladılar. Dosyada herhangi bir delil yok, herhangi bir elle tutulur iddia yok. Üstelik, Türk yargı sürecinde “tutuksuz yargılanma” kural olmasına rağmen, Ekrem ve çalışma arkadaşları tutuklu yargılanıyor!
Sadece tutuklama değil; Ekrem’in ailesinin 60 yıllık şirketine el konuldu. Bu soruşturma kapsamında yargılanan kişilerin şirketlerine el konuldu. Babasının ve bizim yazlık evlerimize avukatlar olmadan polis baskını düzenlenmeye çalışıldı. Birkaç gizli tanığın “duyumları” üzerine bu adaletsiz uygulamaların yapılması, hukuk devletine güvene ve ülkemiz ekonomisine büyük zararlar verdi.
Özünde, Ekrem İmamoğlu’nun “suçu”; 2019’da 25 yıllık kesintisiz AK Parti yönetimi sonrası, İstanbul’u kazanmış olmaktır. Ekrem’in “suçu”; kapsayıcı, adil bir şekilde İstanbul’u yönetmek, partizanlık yapmamak, İstanbulluları hem sosyal belediyecilik ile tanıştırmak hem de yatırımları aksatmamaktır. İktidarın tüm engelleme çabalarına rağmen, “İstanbul Modeli” ile tüm ülkeye ilham vermektir. “Suçu”; ranta son vermek, şeffaf ve dürüst belediyecilik yapmaktır. Ve tüm bunların sonucunda esas “suçu”; milletimizin gönlüne girmiş olmak, milletimizi ayırmadan sevmek ve onlar tarafından sevilmek. Özetle, en büyük “suçu”; tüm anketlere göre, gelecek cumhurbaşkanlığı seçimlerinde, iktidara karşı yarışı kazanacak olmasıdır.
BU ÜLKERE MİLYONLAR HAKLARI İÇİN DİRENİYOR
– Uluslararası kamuoyu, sizce Türkiye’de yaşanan gelişmeler karşısında nasıl bir duruş sergilemeli?
Türkiye, güçlü toplumsal vicdanı ve refleksleri olan, köklü demokrasi geleneğini her zaman yaşatmış bir ülkedir. Son dönemde yaşanan adaletsizlikler ve hukuk dışı uygulamalar sadece Ekrem’e, belli kişilere ya da kurumlara değil, demokrasiye ve toplumun iradesine yönelik sistematik bir baskının göstergesidir. Bu nedenle yaşananlar hem ülkemizde hem de uluslararası kamuoyunda evrensel demokrasi ilkeleri açısından değerlendirilmelidir. Mücadelesini verdiğimiz hukuk, adalet ve demokrasi insanlığın ortak değerleridir. Dünyanın neresinde olursa olsun, ilkeli ve tutarlı bir dayanışma ile bu değerlere her zaman sahip çıkmak hepimizin sorumluluğudur.
Bu ülkede milyonlar, köklerinden aldığı güçle hakları için direniyor. Gençler, kadınlar, erkekler, geleceğine sahip çıkan vatandaşlar… Milyonlarca vatandaşın demokrasi talebiyle yükselen sesi, dünyaya ulaşıyor. Bu ses, tüm dünyadaki demokrasi mücadelelerine katılıyor ve onları da büyütüyor. Milletimizin verdiği bu haklı mücadelenin, insanlığın hafızasında ve dünya tarihinde çok önemli bir yeri olacak.