DENGİN CEYHAN
Piyanist.
Cumhuriyetin ilanı sonrası her branşta olduğu gibi sanat alanında da önemli devrimler gerçekleştirilmiştir. Yıllarca süren savaşlar ve bağımsızlık mücadelelerinin akabinde, ekonomik zorlukların kendini en çok hissettirdiği bir dönemde kurulan cumhuriyetin temel taşlarından biri de güzel sanatlar olmuştur. Bu durumun da en büyük sebebi şüphesiz ki Atatürk’ün vizyonudur.
Cumhuriyet ve Ulus bilincinin oluşmasında sanatın büyük bir faktör olduğunu bilen Atatürk, 1924 yılında Ankara’da Musiki Muallim Mektebi’ni kurmuş, yetenekli öğrencilerin yurt dışında eğitim görmelerini, eğitimlerinin sonunda da ülkeye dönüp hizmet etmelerini sağlamıştır. 1927 yılında İstanbul’da Güzel Sanatları Enstitüsü açılmış, 1929 yılında ise Cumhuriyetin ilk sanatçı topluluğu “Müstakil Ressam ve Heykeltıraşlar Birliği” kurulmuştur.
1940’lı yıllarda Devlet Konservatuvarları ilk mezunlarını vermiş, enstrümanlar üretilmeye başlanmış, ülkenin birçok yerinde yeni sahneler açılmış ve şehir tiyatroları kurulmuştu. Köy Enstitüleri’nin de açılmasıyla birlikte cumhuriyet yeni bir çağ atlamanın arifesinde, o dönem dünyada eşi benzeri görülmemiş bir gelişim sergiliyordu. Toplumsal sınıf ayrılıklarını ortadan kaldırmayı amaçlayan, dünyadaki en büyük eğitim reformlarından biri olan Köy Enstitülerinin kapatılması, büyük gerileyişinin ilk adımları olmuştur.
2. Dünya Savaşı sonra dünya dengeleri tamamen değişmiş, ekonomik ve siyasi buhranlar her ülkeyi etkilediği gibi Türkiye’yi de etkilemiş, dönemin politik dinamikleri Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki ideasından uzaklaşmaya başlamıştı. Nâzım Hikmet’in vatandaşlıktan çıkarılması, Nuri İyem’in sergi açılışına izin verilmemesi, Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’a verilen hapis cezaları, Sabahattin Ali’nin katledilmesi bu dönemde gerçekleşmiş, bu yaşananlar, gelecekte yaşanacak sancıların en büyük habercisi olmuştur.
1980’de gerçekleşen darbe sonrasında Türkiye’de sanat büyük bir kan kaybına uğramış, tüm özgürlükler askıya alındığı gibi sanat da askıya alınmıştı. YÖK’ün kurulmasıyla birlikte sanat eğitimi veren kurumlar özerkliğini yitirmiş, mevcut üniversitelere bağlanmıştı. Günümüzde dahi bu kararın olumsuz etkileri tüm konservatuvarlarda devam etmektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında devletin büyük özverisiyle gerçekleşen modernleşme ve gelişim süreci değişmiş, idealist ve vizyoner kişilerin sayesinde ilerleme kat edilmeye çalışılmıştır. Tarih boyunca siyasi dengelerin sürekli farklılık göstermesi, demokrasi kavramının sindirilememiş olması ve adalet düzeninin gereklilikleri yerine getirememesi ekonomik yapının istikrarlı bir şekilde kötüye gitmesini sağlamış, bu olumsuz gelişmeler de en çok kültür ve sanat alanını etkilemiştir.
2013 yılına geldiğimizde Gezi Parkı’nda ağaçların kesilme teşebbüsü bir ülkenin uyanışına ve vicdanına dönüşmüş, susturulmak istenen halk ses olmayı tercih etmiştir. Yıllardır süren baskıcı politikalar her meslek dalında olduğu gibi sanatı da etkisi altına almaya çalışmış, fakat kültürel hegemonyayı bir türlü sağlayamamışlardır. Bunun da en büyük sebebi, sanatın ve sanatçıların gerçekleri anlatmakla mükellef olmasından kaynaklıdır. İşte bu direniş sanatçılarla halkı bir ağacın gölgesinde yan yana getirmiş ve ortaya büyük bir direniş sanatının ortaya çıkmasını sağlamıştır.
Eğitim politikalarının son derece kötü olması, gelir dağılımındaki eşitsizlikler, hukukun siyasetin gölgesinde işlemesi insanlar arasında zaman içerisinde sınıf farklılıklarını oluşturmuş ve Gezi Direnişi ile bu sınıf farkının ortadan kalkması iktidarın canını epey sıkmıştır. Çünkü mevcut siyasi yapı bu sınıf farklılıklarından besleniyor, siyasetini de bunun üzerine inşa ediyor.
Hurdacıyla klasik müzisyenin, öğrenciyle öğretmenin, ateistle müslümanların yan yana geldiği, dünyada eşi benzeri görülmemiş bir birleşmeden bahsediyoruz. Herkesin tek amacı ise özgürce, adil bir yaşamı paylaşma ideasıydı.
Sanata yönelik baskı, sansür ve yasaklama politikaları dünden bugüne devam etmekte, sanat kurumları da ancak devletin atadığı kişilerin göz yumduğu kadarıyla repertuarlarını oluşturmaktadır. Ülkemizde sanatın halka ulaşması da gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Ekonomik sıkıntılar halkın sosyal ve kültürel haklarından mahrum kalması sebep olmakta, sanatçılar ise icralarını gerçekleştirecek alanlar bulamamaktadır. Maliyetlerin her anlamda yüksek olması, vergi sisteminin adaletsizliği her kesimin elini kolunu bağlamakta, mevcut durumlar geleceği de puslu olarak bize göstermektedir.
Elbette günün birinde geçecektir bu karanlık günler. Hayatı yaşamanın aslında bu kadar zor olmadığı, sosyal ve kültürel gerekliliklere herkesin ulaşabileceği, tüm yurttaşlık haklarımızın güvence altında olacağı günler gelecektir.
Önemli olan her zaman aynı ağacın gölgesinde nefes alabildiğimiz günleri unutmamaktır…