AYKUT KÜÇÜKKAYA
Orta Doğu coğrafyası yangın yeri… Emperyalizm yeni bir düzen, yeni bir harita istiyor… İsrail’in İran’a yönelik saldırısı ve ABD’nin de dahil olduğu savaş ateşkesle şimdilik dondurulmuş pozisyonda. Bir süredir kulaktan kulağa sıranın Türkiye’de olduğu dillendiriliyor. ABD’nin çizdiği Büyük Orta Doğu projesinin son ayağı!.. Öyle ki Türkiye’de iktidarın Kürt sorunuyla ilgili yeni çözüm süreci “Terörsüz Türkiye”nin ABD – İsrail birlikteliğine karşı bir ön alma adımı olduğu düşüncesi Ankara’da, siyasi kulislerde sıklıkça dillendiriliyor… Bu ay İran ağırlıklı Orta Doğu dosyasıyla okurumuzun karşısına çıkıyoruz. Manşetimiz Akram Belkaid’in kaleminden ABD ve İsrail’in Orta Doğu ülkelerine açık mesajını içeriyor:“Ya itaat et… Ya yok ol!..”
Türkiye’de 100 yıl sonra Lozan anlaşması tartışmaya açılırken; Sevr sevdalıları yine sahne almaya başlarken iktidar – muhalefet temsilcilerine Belkaid’in ve diğer meslektaşlarımızın makalelerindeki analizleri dikkatle okumalarını salık veririm. Le Monde diplomatique Türkçe olarak Belkaid’in yazısını “Ya itaat ya ölüm” başlığıyla vermeyi tercih ettik. Anadolu’daki kurtuluşun önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün Kurtuluş mücadelesinde söylediği “Ya istiklal ya ölüm” sözleri günümüzde emperyalist güçler için “Ya itaat et ya yok ol”a çevrilmiş durumda. O vakit bu tespiti yaptıktan sonra yazımızı İstiklal Marşı’nın şairi Mehmet Akif’in bir asır önce söylediği sözü günümüze yorumlayarak noktalayalım:
“Emperyalizm bu millete bir daha İstiklal Marşı yazdırmasın!..”
Elif Atayman’dan Fatih Altaylı’ya ‘adalet’ arayışı!..
Türkiye 19 Mart’tan bu yana olağanüstü günlerden geçiyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşlarına yönelik dalga dalga operasyonlar, ana muhalefet partisi CHP’nin lider ve kadro değişimiyle sonuçlanan kurultayının iptaline yönelik açılan davayla ilgili tartışmalar ağır gündem maddeleri. Bu gündem maddeleri içinde ağır insan hakları ihlalleri yaşanıyor.
Zaman zaman bu köşede cezaevinden mektuplara yer veriyorum… Aslında bunlar mektup değil haksızlığa isyan edenlerin çığlığı. Bu satırlar yazıldığında (30 Haziran 2025) eski Medya A.Ş. Genel Müdürü Dr. İpek Elif Atayman’ın tutukluluğunun 100. günüydü. Atayman cezaevinden ailesi aracılığıyla kamuoyuna şu mesajı paylaşıyordu:
“Tutukluluk kararında, ‘…delil durumuna göre kuvvetli suç şüphesinin varlığını gösteren somut olgu ve delillerin bulunması, delilleri karartma şüphesinin varlığı, muhtemel ceza tehdidi karşısında adli kontrol tedbirlerinin yetersiz kalacağının anlaşılması dikkate alınarak; tutukluluğun devamına…’ ifadeleri yer alıyor. Peki bu ‘kuvvetli suç şüphesi’ neye dayanıyor? Bana neden suç şüphesinin kaynağı sorulmuyor? Somut olgu ve deliller deniyor, nedir o deliller? Neden bana hiç sorulmadı? Bir örgütten bahsediliyor, peki nerede bu örgüt? Ben o yapının neresindeyim, hangi görevdeyim, hangi eylemi gerçekleştirmişim?Delilsiz ve mesnetsiz varsayımlarla 72 gün tek başıma tutuldum, 5 gün koğuşta kaldım. Aileme ve avukatlarıma haber verilmeden 7.5 saat bileklerim kelepçeli halde, bir metrekarelik zırhlı kabinde Afyon’a sevk edildim…Bileklerim mor, eşyam çöp torbasında yerde yattım. 100 gün geçti. Sürekli sigara dumanı altında, temizlik ve hijyen açısından yetersiz bir ortamda suçumu öğrenmeyi bekliyorum. Delil gösterilmeden, soru bile sorulmamış suçtan tutukluyum; böyle tutukluluk sürdürülür mü? Hangi gerekçe, hangi hukuk sistemi varsayımlar üzerine bir insana bunları yaşatır.”
Atayman’ın çığlığını sindirememişken en uzun gündüzün yaşandığı 21 Haziran günü akşamı meslektaşımız Fatih Altaylı gözaltına alındı. 24 saat içinde tutuklanan Altaylı, İmamoğlu’nun yattığı Silivri (değiştirilen adıyla Marmara) Cezaevi’ne konulacaktı. YouTube kanalında yaptığı konuşmadan çıkarılan suçlama “cumhurbaşkanını tehdit”di!… Altaylı kendisine yönelik tehdidi bir buçuk yıl önce görmüştü… Le Monde diplomatique Türkçe’nin 8 Aralık 2023’te İstanbul’da gerçekleştirdiği “Dünya Basını ve Düşünce Özgürlüğü” panelinde Altaylı’nın ağzından şu cümleler dökülmüştü:
“Ben ‘Türkiye’de AKP iktidar değilmiş gibi yayın yapacağım’ diyerek YouTube’a başladım. 12 genç arkadaşla çalışıyorum. Bu gençler her gün ‘Fatih abi içeri alınırsa biz ne yapacağız’ diye düşünüyor. İktidar, ekonomik yaptırımları daima kullanır. Reklam verdirmez, pasaportun çıkmaz, ikametgâhın çıkmaz. Bedelini ödemeye hazır olduğun sürece Türkiye’deki basın özgürlüğünde herhangi bir sorun yok.”
Evet!.. Şimdi o bedel ödeniyor!.. Altaylı’nın cezaevinden yazdığı gibi, “bu da geçer yahu!..”