SERKAN OZAN
Derin 14’üncü yaşına yeni girdi. O artık pırıl pırıl bir genç… Neredeyse sekiz aydır ailesiyle birlikte Hollanda’da yaşıyor; yeni bir çevreye alışıyor, yeni arkadaşlar ediniyor, yeni bir eğitim sistemine uyum sağlıyor. Okulu eylül başında açıldı ve birkaç hafta sonra voleybol takımına seçildi. “Takımın ilk altısının üçü Türk” diye gülerek anlatıyor. Derin benim yeğenim; bu yönüyle dünyada tek olma özelliğini taşıyor ama vatandaşı olan akranlarıyla birçok ortak noktası var tabii ki. Mesela, Eda Erdem’i çok seviyor. Denk gelip de birlikte izlediğimiz maçlarda gözü onu arıyor: “Kaptan nerede?”
Biliyorum ki o yaşlarda Oğuz, Aykut ve Rıdvan’lı Fenerbahçe; Maldini, Schillaci ve Baggio’lu İtalya; Jordan, Pippen ve Rodman’lı Chicago Bulls benim için ne ifade ediyorsa bugün Eda, Zehra, Vargas ve Ebrar’lı takım da onu ifade ediyor Derin için. Ancak önemli bir fark var; bunların hepsi çok iyi takımlardı, büyük başarılar kazandılar ama Filenin Sultanları, sportif başarının yanında taşıdığı anlamlarla çok daha farklı bir yerde duruyor. Özellikle de Derin ve milyonlarca akranı için. Zira, bugüne kadar belki de hiçbir takım, içinden çıktığı ülkedeki gençlerin kalplerine belki de fark ettirmeden aşıladıklarıyla, o ülkenin geleceği üzerindeki etkisiyle Filenin Sultanları kadar öne çıkmamıştır.
Klişeler genellikle küçümsenir. Sıkça başvuranlar yüzeysellikle, kolaya kaçmakla suçlanır ama çoğu klişe gerçeklik barındırır. Konuya değinirken, Türkiye’de kadın voleybolunun artık sadece bir spor branşı olmadığını, toplum için çok daha derin anlamlar taşıdığını söylemek de kolaya kaçmak olarak değerlendirilebilir ama bu yalın gerçeği değiştirmez. Bir grup genç kadın, yaptıklarıyla böyle önemli bir olguyu bile klişe haline getirdiyse ortada gerçekten büyük bir başarı vardır.
Bu elbette sadece bir grup genç kadının başarısı değil; Türkiye’de modern sporların öncüleri Selim Sırrı Tarcan ve Burhan Felek’in ektiği tohumların, on yıllardır bıkıp usanmadan spora yatırım yapan, sporcu yetiştiren Eczacıbaşı başta olmak üzere diğer kulüplerin, Türk voleybolunun “Beyaz Gölgesi” Cengiz Göllü ve birçok isimsiz neferin, benzerlerinin aksine uzun süreli planlamalarla, bilimsel programlarla ve liyakatla adım adım ilerleyen Türkiye Voleybol Federasyonu’nun, çocukluklarından itibaren büyük fedakârlık ve azimle çalışan binlerce sporcunun eseridir bugün gelinen nokta.
Bu noktada bir Avrupa şampiyonluğu, bir Milletler Ligi şampiyonluğu, olimpiyat yarı finali ve olimpiyat dördüncülüğü, dünya şampiyonası finali ve dünya ikinciliği var. Türk takımları Avrupa kupalarına ambargo koymuş durumda, kadınlar voleybol ligi dünyanın sayılı ligleri arasında gösteriliyor. Türkiye’de kadın sporcuların, erkek sporcuların çok önünde yer aldığı nadir sporlardan biri voleybol. Finaller, şampiyonluklar, madalyalar, kupalar… Bunların hepsi pastanın kreması ama asıl önemli olan, yarın Filenin Sultanı olabilmek için bugün salonlarda ter akıtan on binlerce genç. Türkiye Voleybol Federasyonu’nun 2024 verilerine göre lisanslı kadın voleybolcu sayısı son dört yılda 16 binden 110 bine yükseldi. (1) Federasyonun 2013’te 6 – 12 yaş aralığı için başlattığı “Fabrika Voleybol” girişimi ülke geneline yayılıyor. Sadece Eczacıbaşı ve ES Voleybol Spor Kulübü tarafından başlatılan “Geleceğe Smaç” projesinde geçen yıla kadar 28 bin voleybolcu yetiştirildi.
Yani, voleybol ülkenin dört bir yanını sarıyor ve Türkiye’nin voleybolcu kızları hepimize örnek oluyor: Hiçbir şeyin tesadüf olmadığını, başarının çok çalışarak geleceğini gösteriyorlar. Doğru şekilde yönlendirilen, destek olunan, fırsat sunulan gençlerin, arka sokaklarda akranlarını bıçaklamak yerine bir gün Arda Güler’in takım arkadaşı olma hayali kurabileceğini anlatıyorlar. Bilimsel yöntemlerin, doğru planlamanın, akılcı yatırımların sonuç verdiğini, “coğrafyanın aslında kader olmadığını” kanıtlıyorlar. Dünyanın önemli voleybol ülkelerinden Hollanda’daki bir okulun voleybol takımının ilk altısında üç Türk kızının olmasının gurur verici olduğu kadar düşündürücü olduğunu da fısıldıyorlar kulaklarımıza. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirme hedefiyle yola çıkan cumhuriyetin nasıl olup da “kindar ve dindar” nesil yetiştirmeye sürüklendiğini sorgulamamızı sağlıyorlar.
Filenin Sultanları, son dünya şampiyonasında ikinci oldu. Türkiye şu anda dünya sıralamasında üçüncü sırada yer alıyor. Takım, ülkeye dönüşünde alkışlarla ve çiçeklerle karşılandı. Şampiyonluk son anda kaçmıştı; herkes buruk ama umutluydu. Kaptan Eda, “Biz neler başardığımızı on sene sonra daha iyi anlayacağız. Yeni nesil gümbür gümbür geliyor…” diyordu. Kaptanın sözleri, onları izleyerek büyüyen milyonlarca genç kızın gözlerindeki umudun hiç sönmeyeceğini, bambaşka alanlarda, bambaşka başarılar kazanacaklarını anlatıyor. Çünkü Filenin Sultanları, yalnızca kupalar kaldırmıyor; aynı zamanda bir ülkeye yol gösteriyor, “Siz de yapabilirsiniz” diyor. Ve belki de en büyük zaferleri tam da bu.
(1) Hilken Doğaç Boran, “Türkiye nasıl ‘voleybol ülkesi’ oldu?”, BBCTürkçe, 15 Aralık 2024, https://www.bbc.com/turkce/articles/c983e757qneo