ÖNAY ALPAGO
Cumhuriyet, Arapça “Cumhur” sözcüğünden gelir; “halk, ahali, kalabalık” anlamındadır. Cumhuriyet, iktidarın millette olduğu devlet biçimidir. Günümüzde “cumhuriyet” adını taşıyan, fakat özünden uzak birçok yönetim vardır: İran İslam Cumhuriyeti, Kuzey Kore Cumhuriyeti, Çin Halk Cumhuriyeti gibi.
29 Ekim 1923’te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilan edilen Türk Cumhuriyeti, bir aydınlanma ve çağdaşlaşma projesidir. Yüzyıllarca süren teokratik ve monarşik yapının yerine, ulus egemenliğine ve laikliğe dayalı yeni bir düzen kurulmuştur.
Mustafa Kemal Atatürk, milli mücadeleye başlarken tam bağımsızlık ve milli egemenlik ilkelerini temel almıştır. Tam bağımsızlık; devletin siyasal, askeri, adli, kültürel ve ekonomik alanlarda hiçbir dış gücün etkisi altında olmamasıdır. Milli egemenlik ise milletin üzerinde hiçbir sınıf, aile veya kişinin ayrıcalığının bulunmaması, yönetim gücünü yalnız halkın kullanmasıdır. Artık babadan oğula geçen, dinsel veya geleneksel egemenlik değil; milletin iradesi geçerlidir.
Bu temeller üzerinde ilan edilen Cumhuriyet; laik, hukuka dayalı, milli iradeyi esas alan, demokrasiyi ve çağdaşlaşmayı hedefleyen bir rejimdir. Atatürk yalnızca yeni bir devlet kurmamış, o devletin adını, rejimini ve yönünü de belirlemiştir. Cumhuriyetin ayakta kalabilmesi için hukuk, eğitim, kültür ve ekonomi alanlarında köklü devrimler gerçekleştirmiştir.
Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile akıl ve bilime dayalı, milli, laik, eşit ve karma eğitim ilkeleri kabul edilmiştir. Amaç, “fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller yetiştirmekti. Hukuk devrimi ile şeri hukuk yerine çağdaş hukuk sistemi getirilmiş, Osmanlı’daki çok hukukluluk sona ermiş, tek hukukluluk ilkesi kabul edilmiştir. Böylece hukuk birliği ve adalet güvenliği sağlanmıştır.
Ancak bugün Cumhuriyetimizin nitelikleri zayıflatılmıştır. Milli egemenlik, laiklik, demokrasi ve hukuk devleti kavramlarının içi boşaltılmakta; eğitim dini argümanlarla şekillenmektedir. Laiklik sözcüğü neredeyse hiç kullanılmamakta, adalet duygusu zedelenmektedir.
Atatürk’ün “Bir yönetim ancak adalete sırtını dayayabilir. Bağımsızlık, gelecek, özgürlük, her şey adaletle ayaktadır” sözü bugün daha anlamlıdır. Oysa günümüzde hukuk eliyle kişilere itibar suikastları yapılmakta, masumiyet karinesi yok sayılmakta, özgürlükler kısıtlanmaktadır.
İktidar, demokrasiyi yalnızca seçim sandığına indirgemekte; sandık sonuçlarını beğenmediğinde geçersiz kılma yollarına başvurmaktadır. Seçilmiş belediye başkanlarının görevden alınması, milletvekillerinin yargı kararlarına rağmen cezaevlerinde tutulması, milli iradeye ve demokrasiye ağır zarar vermektedir.
Bu durum, halkın seçimlere ve demokrasiye olan güvenini sarsmaktadır. Oysa cezalandırılan yalnız seçilmişler değil, onları seçen milyonların iradesidir.
Ulusal egemenliği gerçekleştirmek, Türkiye’yi çağdaş bir hukuk devleti yapmak ve bütün güçlerin üzerinde hukukun egemenliğini kurmak hedefinden her gün biraz daha uzaklaşılmaktadır. Atatürk unutturulmak istenmekte, Cumhuriyetin kazanımları aşındırılmaktadır. Halk yorgun, mutsuz ve çoğu zaman yoksullukla karşı karşıyadır. Adalete olan inanç zayıflamış, eşitlik duygusu yitirilmiştir.
Oysa Cumhuriyet özgürlüktür, eşitliktir, vicdandır, hukuktur, kadındır, fazilettir.
Ve Atatürk’ün sözleriyle: “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsesidir.”
Bugün her zamankinden fazla, korkmadan, yılmadan, sapmadan Cumhuriyetimize ve kazanımlarımıza sahip çıkmak zorundayız. Çünkü eğer bugün sesimizi yükseltmezsek, yarın sesimiz hiç çıkmaz olur.
Sonsuza dek payidar kalacak Cumhuriyetimizin 102. yılı, değerini bilenlere ve layık olanlara kutlu olsun.
 
			 
                                
