İSKENDER ÖZTURANLI
“Ertelenmiş bir düşe ne olur?
Kurur mu bir üzüm tanesi gibi güneşte?
Ya da iltihaplanır mı bir yara gibi – Ve sonra akar mı?
Kokar mı çürümüş et gibi?
Ya da kabuk mu bağlar ve şekerlenir mi
Şıralı tatlı gibi? Belki de yalnızca çöker – Aşırı yüklenmekten…”
Langston Hughes, Harlem
New York belediye başkanlığını yüksek bir katılımla kazanan sosyalist aday Zohran Mamdani’nin Asya kökenli bir göçmen ve sosyalist kimliği, emekçiler adına söz alan bir siyasal özne olarak radikal önerileri ve açık tercihleri çok değerli. Bu, sermaye egemenliğini sürdürmek adına birer teknik çalışmaya indirgenen politika, yozlaşmış siyasal elit ve egemenler tarafından baskın bir şekilde yitirilen demokrasi ve kamusal politika için de bir umut taşıyor. Başta elbette New Yorklular, Amerikan halkı ve her yerde bir heyecan yaratan bu dalga yeni bir vaadin gerçeğe ulaşmasında yardımcı olabilir mi?
Kendisi de Vermont’da bir yerel sosyalizm deneyiminden gelen Senatör Bernie Sanders’ın, 2016’da demokratik sosyalizm kavramını telaffuzu ile başlayan bu yeni dalga bugün DSA adıyla Demokrat Parti’nin içinde bir alternatif – radikal örgütlenme şekline dönüştü. DSA, ABD büyük sermayesinin çıkarlarını giderek daha fazla temsil etmeye başlayan, halktan kopuk elitist – merkezci bir müesses siyasal nizama amade, devasa hantal bir örgüt haline gelen Demokrat Parti’nin neoliberal politikalarına bir tepki olarak gelişti ve bugün bağımsız bir politik özne haline geldi.
Bugün çoktan öldüğü zannedilen sosyalizm bir kez daha halkın oylarıyla seçilebilme sınırına geliyor. Bunun, “hakiki sosyalizm” mi yoksa onu öteleyen “pseudo” bir sosyalizm mi olduğu meselesi ise tartışılmakta. Tartışmalar süredursun, eşitlikçi, kamucu önerileri ile ABD’de geçmişten gelen sosyalist belediyeciliğini sindirmiş, Amerikan kentlerindeki emekçileri koruyan, kollayan ve yaşamlarını sürdürebilmelerini sağlayacak ödeme güçlerini yeniden kazanacakları bir vaadin içinde hemen uygulanacak bir kamusal müdahale ve hizmet talebi olarak halkta karşılığını buluyor.
Sermaye biriktiremeyen, borçla yaşayan herkesin “emekçi” olduğu ve giderek yoksullaştığı, metropol yoksulluklarının güvencesiz, geleceksiz bir dünyaya savrulduğu bir yerdeyiz. Burada, “ödeyemeyen”, “karşılayamayan” çoğunluğun doğrudan ve kamusal ücretsiz hizmetlerle karşılanacağı bir yerel ölçek sosyalizm iddiasının yükselmesinden doğal ne olabilir ki? Bu vaat, içinde belirli konutlarda kiraların dondurulmasıyla aynı anda kamunun inhisarında yeni sosyal konut yapımıyla, evde ücretsiz çocuk bakımından, toplu taşımın ücretsiz – hızlı otobüsler ile karşılanacağı, gene şehrin işlettiği kâr amacı taşımayan marketleri ile (bizde toplumcu belediyecilikle başlayan Ankara’da Ali Dinçer ile TANSA’ 89’da İstanbul’da Nurettin Sözen ile tanzim satış benzeri) doğrudan halkın yoksulluğunu telafi etmek adına hazırlanmış bir vaattir. Kamusal hizmetlerle sistemin zenginler lehine işleyişine müdahale etmek, belki ideal bir sosyalizm değil ama oraya doğru hizmet ve müdahale pratiğidir. Çünkü bunların kaynağı şehirdeki milyarderlerin ek vergilerinden çıkacaktır.
Kentlerdeki zenginliği üreten emekçiler, küçük işletmeciler, hizmet sektöründeki güvencesiz çalışanlar, karşılayamadıkları bu eşitsiz yaşam yoksulluğunu aşma adına siyasetin yönetimini talep ediyorlar. Seneler önce, Benjamin’in devrimin son sürat uçuruma giden bir trende imdat frenini çekerek başlayacağını söylemesi gibi. Ne diyor Mamdani: “İdeallerimizi insanlara ne kadar doğru olduğumuzu ders vererek anlatmak yerine, hizmet sunarak göstermek istiyoruz; çünkü hizmetin kendisi zaten bir iddiadır.” (1)
Sosyalist müslüman Mamdani’den, Seattle’ı kazanan aktivist Kathie Wilson’a, Los Angeles’ta adaylaşan aktivist “pastör” Rae Huang’a bu vaadin dalga dalga yayıldığını görmekteyiz. Bu yeni başkan kuşağına ait bazı özellikler ise son derece çarpıcı; mücadelenin içinden geliyorlar, ezbere, dogmatik sadece kendi guruplarına ait bir soyut faaliyetten bahsetmiyorlar, son derece sınıfsal temelli ama yerel aktivizmlerin içinden çıkıyorlar. Wilson, mesela eşiyle üniversite eğitimini bırakarak inşaat şirketinde işçilik yaparken (ekmeğini taştan çıkarırken) aynı zamanda Transit Sürücüler Birliği’ni kurarak işçi sınıfı adına hak savunuculuğu yapmış. Huang ise bir avukat, barınma hakkı adına çalışan bir konut hakkı birliğini kurup yükseltmiş.
Wilson kazandığında, sesler hemen yükseldi: “Çocuğunu okutmak için ebeveynlerinden ayda 2 bin 200 dolarlık destek alıyor.” Wilson mazbatayı aldığı gün toplu taşımadan bir fotoğraf paylaşarak bunlara esprili bir cevap verdi. “Bir işe kabul edildim ve kızımın okul masrafını artık ebeveynlerim değil kendim ödeyeceğim.” Tam da sınıfsal bir çıkıştır bu, tam da konunun kendisinin aynı zamanda siyasal özne olması. “Affordability”, yani “karşılanabilirlik”, hem sosyalist hem demokrat bir siyasi kişilikle, yönetimle ve yerelden uygulanabilecek küçük devrimlerle mümkün. Artık ödeyemeyenlerin yönetme zamanı, böylesi bir dünyaya sebep olanların değil. Politikacının sermayedar, sermayedarın politikacı olduğu bir dünyada bunun için hem sosyalist hem de demokrat olunmak zorunda.
Bütün, sosyalist “mümkünlerin kıyısında mıyız” bilmiyorum ama, Nikhil Pal Singh’in Mamdani yazısında dediği gibi, “Siyaset, insanlarla onların olduğu yerde buluşmakla, onları dinleyeceğinize dair ikna etmekle, onların yanında duracağınıza ve onları daha iyi bir geleceğe götüreceğinize dair güven oluşturmakla başlar”. (2) Bu şimdilik tamam ama, uzun bir yol nasıl yürünecek? Ünlü Marksist kuramcı Bob Jessop’a da kulak vermek gerekiyor sanki: “İktidar kullanımı mekanik bir irade çatışması değildir, kesin bir sosyal ve maddi varoluş koşulu vardır ve diğer sosyal belirlemelerle olan bağlantılarıyla sınırlandırılmıştır. Bu yüzden ‘politika mümkün olanın sanatı’dır.” (3)
(1) Garritt Van Dyk, “How a ‘sewer socialism’ revival could see Zohran Mamdani become New York’s next mayor”, The Conservation, https://theconversation.com
(2) Nikhil Pal Singh, “Zohran’s Promise”, Dissent Magazine, 5 Kasım 2025, https://dissentmagazine.org
(3) Bob Jessop, “Devlet, Dün-Bugün-Gelecek”, sf144, Nika Yayınları, Mart 2021, Ankara
