CHRISTOPHE APPRILL
Sosyolog. “Les mondes du bal” (Presses universitaires Paris-Nanterre, 2018) ve “Slow. Désir et désillusion” (L’Harmattan, 2021) kitaplarının yazarı.
Fransız kültür elitleri, müzik ve görsel sanatlarda yaşanan gelişmelerin aksine, 20. yüzyılın büyük bölümünde koreografi sanatına pek ilgi göstermedi. Modern dansın Almanya (Mary Wigman, Rudolf Laban) ve Amerika Birleşik Devletleri’nde (Isadora Duncan, Martha Graham) doğduğu yıllarda, Fransa’da opera ve bale topluluklarının hegemonyası altındaki klasik dansın egemenliği sürüyordu. Entellektüel çevrelerden izole olan, estetik ve politik olarak baskı altına alınan dansçılar, moderniteyle buluşamadı. Kültür Bakanı André Malraux, 1961 yılında tiyatro, müzik ve kültürel faaliyetler için ayrı bir yönetim birimi kurduğunda bile koreografi sanatı denince akıllara hâlâ klasik bale geliyordu.
Bunun nedenleri tarihe dayanıyor. 16. yüzyılın sonlarında, koreografi sanatına doğru bir kayma yaşandı ve sarayda bilimsel bir dans biçimlenmeye başladı. (1) Eskrim ve binicilikle birlikte bu dans biçimi de “mükemmel saray adamının” ayrıcalıklı imajına uygun, uygar bedenleri sergileme yolu olarak şekillendi. Bu bağlamda bir pratik olan dans ile gösteri olan dans arasında bir ayrım ortaya çıktı. İtalyan tiyatrosundan da etkilenmeye başlayan dans, saray mensuplarının kendilerini gösterme hırsına uygun olarak, basit bir eğlence olmaktan çıkıp prens ile tebaası arasındaki kodlanmış ilişkilerin araçlarından biri haline geldi. Yetenekli bir dansçı ve rejisör olan 14. Louis’nin, Batı koreografi sanatı için önemli bir adım olan Kraliyet Dans Akademisi’ni 1661 yılında kurması, klasik dansın atası olan “güzel dans”ın kurumsallaşmasını güçlendirdi. (2) Koreografi sanatı, giderek politik bir nesne haline geldi.
‘Kültür ve ekonomi: Aynı mücadele’
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?