HICHAM ALAOUI
Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de öğretim üyesi. “Islam et démocratie. Comment changer la face du monde arabe – İslam ve Demokrasi. Arap dünyasının çehresi nasıl değiştirilir?” adlı kitabın (Le Cherche Midi, Paris, 2024) yazarı.
Orta Doğu’daki jeopolitik denge, sömürge sonrası dönemden bu yana köklü bir dönüşüm geçirdi. Yirminci yüzyılın ortalarındaki Arap – İsrail savaşları, net şekilde tanımlanmış iki cepheyi karşı karşıya getiriyordu: Milliyetçi Arap koalisyonu ve Batı tarafından desteklenen Siyonistler… Ancak 1970’lerin sonundan itibaren durum çok daha karmaşık bir hal almaya başladı. Devrimin doğurduğu İran İslam Cumhuriyeti, kendine hedef olarak “gerici” Sünni rejimleri devirmeyi belirlerken, 1979 yılında İsrail ve Mısır arasında imzalanan barış anlaşmasının önünü açan Camp David Anlaşmaları ile Arap bloku çatırdamaya başladı.
Soğuk Savaş’ın sonuna iki yeni stratejik sarsıntı eşlik etti: Amerikan tek kutuplu döneminin başlangıcına işaret eden 1990 – 1991 Körfez Savaşı ve Filistinlilere gelecekte bir devlet vaadinde bulunan 1993 tarihli Oslo Anlaşmaları. İsrail – Arap çatışması, bölgesel bir cepheleşme olarak değil, İsrailliler ile Filistinliler arasındaki egemenlik mücadelesi olarak görülmeye başlandı. 11 Eylül 2001 saldırıları ile ABD’nin Afganistan ve Irak’ta yürüttüğü savaşlardan yararlanan İran, tüm bölgede etkin olan geniş bir Şii devrimci cepheyi harekete geçirdi. Bu cephe, Lübnan Hizbullah’ını, Suriye’deki Beşar Esad rejimini, Iraklı Şii milisleri, Yemenli Husileri ve daha marjinal olarak da Filistinli Hamas’ı kapsıyordu. 2011 – 2012’deki “Arap Baharları” ise bu koalisyona kendisini anti – Siyonist ve anti – emperyalist direnişin öncüsü olarak kabul ettirme fırsatı verdi. Halk ayaklanmalarını bastırmaya kararlı olan Sünni karşı devrim ise o döneme kadar kopuk olan Batı yanlısı rejimleri bir araya getirdi. Her iki cephe de Filistini özgürleştirmekten çok halkı kontrol altına almakla ilgileniyordu.
Son dönemde neredeyse eş zamanlı olarak yaşanan iki büyük sarsıntı, işte bu arka plan üzerinde meydana geldi: 7 Ekim 2023 günü Hamas’ın düzenlediği saldırının ardından İsrail’in Gazze Şeridi’nde başlattığı etnik temizlik ve Lübnan’a düzenlediği ölümcül saldırılar ve İran tarafından korunan Suriye diktatörü Beşar Esad’ın büyük çoğunluğu İslamcı isyancılardan oluşan birliklerce Aralık 2024’te devrilmesinin ardından ülkede demokratik bir sonuç doğurabilecek geçiş sürecinin başlaması. Bu iki olayın yansımaları bölgesel dengeleri sarsıyor. İsrail’in Hamas’a karşı yürüttüğü savaş, Hizbullah’ın lider kadrosunun yok edilmesi, Husilere yönelik baskılar ve İran’ın askeri kapasitesinin zayıflamasıyla birlikte, Tahran’ın oluşturduğu “direniş ekseni” çökmeye başladı. Paralel olarak dış aktörler de sahadan çekilmeye başladı: Batılı güçler, İsrail’in bütün ısrarlarına karşın İran’a saldırmaya yanaşmıyor; Ruslar ve İranlılar ise Suriye rejiminin çöküşünü seyretmekle yetindi.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?