HİLAL KÖSE
Siyaset bilimci Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, içinde bulunduğumuz siyasal krizi “sultanizm” rejiminin sonuçları olarak tarif ediyor. CHP yoğun bir baskıyla mücadele ederken başlatılan barış girişiminin ise bilinmezliklerle dolu olduğuna dikkat çekiyor. Asıl hedefin rejimin kökleşmesini sağlamak olduğunu düşünen Kalaycıoğlu’nun analizleri, hem muhalefet hem de iktidar tarafından dikkatle okunmalı.
Suriye’de rejim değişikliği yaşanırken, Türkiye’de “Terörsüz Türkiye” süreci başladı. CHP, yoğun bir saldırı altında, muhalefete büyük baskı uygulanıyor ama diğer yanda sistem sanki tıkır tıkır işliyor. Bu çelişkili tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sistemin işlemesinden ne kastettiğinize bağlı! Türkiye, kuruluşundan itibaren altıncı veya yedinci siyasal rejimin yaşıyor, sekizincisini üretmeye çalışıyorlar. Weber, Linz ve Şahabi’nin yayınlarını referans alarak görebildiğim kadarıyla, Türkiye’de, neopatrimonyal bir merkezi sistem giderek aşırı merkezileştirilmeye çalışılıyor. Yerel yönetimlerin yetkilerini merkezde toplama girişimi, hipermerkeziyetçilik demektir. Osmanlı ve Selçuklu patrimonyal geleneklerinin yeni koşullarda yeniden üretilmesi anlamına geliyor. Hemen hemen yerel siyaset diye bir şey kalmayacak. Hedeflenen bu; öyle anlıyorum. Böyle bir ortamda sivil toplum örgütlenmelerinin, yerel hayatta demokrasinin yaşama şansı da kalmayacak demektir. Zaten güçlü olmayan demokrasi geleneği, iyice baltalanmış olacak ve bütün güç olabildiğince yürütme organında toplanacak.
Bugün de zaten bütün güç Cumhurbaşkanı’nda toplanmış durumda…
2017 halk oylamasından beri böyle; yürütme organı Anayasa’nın 8. maddesine göre bir tek cumhurbaşkanından oluşuyor. Her türlü kararı kendi şahsi takdiriyle alan bir kişi var. Bu gerek Weber’de, gerek Linz’in ve Şahabi’nin formülasyonunda herhangi bir başkanlık ve yarı başkanlık sistemine değil, sultanizme işaret ediyor. Türkiye, Fransa’daki yarı başkanlık gibi bir sistemi 2014’ten itibaren uygulamaktaydı, fiilen 4 yıl sürdü ardından hızla neopatrimonyal sultanizme geçildi. Bunu daha köklü, değişmez bir hale getirmeye çalışıyorlar bütün mesele bu. Yani yürütmenin el değiştirmemesi sağlanacak. Oysa demokrasinin temel çalışma ilkelerinden biri yürütmenin el değiştirmesine dayanıyor; bu olmayacak. Tek bir kişi ve onun partisi sürekli iktidarda olacak; iktidar gayet merkezi olacak, bütün kararları o alacak, her türlü atamayı yapacak… Anormal bir hipermerkeziyetçilik, dünyada pek görülmeyen bir merkeziyetçilik. Yürütmeyi sürekli olarak bugünkü ellerde bırakacak bir formül arayışı içindeler benim görebildiğim bu.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?