RASIH REŞAT
Yaşanan onca şeyden sonra Donald Trump’ın seçimi nasıl kazandığı sorusuna kendi dünyamızda yanıt aradık bir süre. Tıpkı yıllardır Tayyip Erdoğan’ın Türkiye’de iktidarı nasıl elinde tuttuğunu anlamaya çalışırken yaptığımız gibi.
Türkiye’de muhalif çizgide kalem oynatan, uzun süre Amerika’da yaşamış bir meslektaşım bana çok köşeli bir cümle kurdu: “Amerika’daki sıradan insanlar sokakta erkek erkeğe öpüşen çiftleri görmekten bıktı ve bunun sebebinin Demokratlar olduğunu düşünüyor. O yüzden gözlerini kapatıp Trump’a oy verdiler.” Ben daha “Kongre mi, Senato muydu?” diye düşünürken, Iowa’dan Nevada’ya seçmen analizi çıkartabilecek kadar Amerika bilgisine sahip bu meslektaşımın sözleri önce fazla sert geldi. Ama bir yandan da zihnimde parçalar yavaş yavaş yerine oturmaya başladı. “Sadece erkek erkeğe öpüşmek olamaz bu tepkinin sebebi” dedim safça. O da beklemediğim bir sakinlikle yanıt verdi: “Anlarsın işte. Sıradan Amerikalılar woke olmaktan bıktı.”
Kendi, “Amerika’yı yeniden güçlü yap” temelli analizlerimden, acil inişe geçen bir uçağın yakıt boşaltması kadar hızlı vazgeçtim ve “woke” konusuna kafa patlatmaya başladım. Evet, belki de gerçekten mesele buydu. Woke hareketi yıllardır Batı’nın sosyal medyasından ekranlarına yayılan dev bir girdap hâline geldi. Her yeni turunda “bu artık en dip nokta” denirken, bir şey daha yaşanıyor, tartışma daha da büyüyor. Kadın tanımı karmaşıklaşmış. Kelime seçimlerindeki hassasiyet, içerikten daha önemli hale gelmiş, Linç kültürü, iptal edilen talk-show’lar, sosyal medya fırtınaları… Hepsi kendini ilerici olarak tanıtan ama aslında woke hareketinin en sert savunucuları tarafından tetikleniyor.
Bu düşüncelerimin tam ortasında Piers Morgan’ın “Woke Is Dead” kitabı elime geçti. Morgan’ın düşüncelerine çoğu zaman katılmam, ama açık sözlülüğü ve cesareti takdir ettiğim şeylerdir. Trump’la kurduğu “kişisel dostluk” ilişkisi birçok kişi için rahatsız edici olabilir; ancak woke – anti-woke ayrımının görünür hâle gelmesine katkı sunduğu da bir gerçek.
Batı’daki woke tartışmasının Türkiye’de birebir karşılığı yok belki, fakat etkisi var. Cinsiyet politikaları, LGBT görünürlüğü, dilde siyasi doğruculuk ve sosyal medyadaki linç kültürü Türkiye’de de yankı buluyor. Ve ilginç olan şu: Bu yankıların neredeyse tamamı Erdoğan’a yarıyor.
Trump’ın geri dönüşünün ardındaki anti-woke dalga neyse Erdoğan’ın 22 yıldır iktidarda kalmasının ardındaki kültürel zemin de ona oldukça benziyor. Türkiye’nin toplumsal dokusu bunu açıklıyor: Geleneksel, aile merkezli, dini değerlere yaslanan bir toplumda kimlik siyaseti birçok kişi için tehdit algısı yaratıyor. Erdoğan tam burada “koruyucu kalkan” rolünü üstleniyor. Aileyi, gelenekleri ve kültürel normları savunan lider söylemi, woke’a yakın duran şehirli genç dilinin karşısında güçlü bir karşılık buluyor.
Piers Morgan’ın programında bir konuğuna tepki olarak “O halde ben kendimi siyahi bir lezbiyen olarak tanımlıyorum” demesi, woke hareketinin absürtlük seviyesine ayna tutan viral bir kesit olmuştu. Türkiye’de böyle örnekler yaşanmadı; kendini kedi olarak tanımlayan ya da geçiş sürecini tamamlayıp kadınlar kategorisinde yarışan trans sporcu tartışmaları bizde gündem olmadı. Ama Amerika’daki bu aşırılıkları Türk halkı izledi. Ve Amerikalıların gösterdiği tepki, adeta Türkiye’de woke yaygınlaşmadan Erdoğan’a yönelerek önden verilmiş bir refleks gibi görünüyor.
Woke aktivizminin dili karmaşık ve yorucu: “kapsayıcı dil”, “mikroagresyon”, “cinsiyet kimliği”… Erdoğan ise tartışmayı basitleştiriyor: “Aile”, “değerler”, “gelenek.” Bu iletişimsel sadeleşme, geniş kitlelerde güçlü bir etki yaratıyor. Anti-woke söylem Erdoğan’ın elinde sadece kültürel değil, politik bir araç haline geliyor. Ekonomik sıkıntıların arttığı dönemlerde kültür savaşları tabanı sıkılaştırıyor, gündemi değiştiriyor. Muhalefetin bir kısmı woke’a yakın dururken bir kısmı da “iş insanı neymiş. O iş adamıdır” çizgisini koruyor. Bu parçalanmışlık, Erdoğan’ın işini daha da kolaylaştırıyor.
Sonuç açık: Türkiye’de woke’un tam bir karşılığı yok, ama yarattığı etki gerçek. Ve bu etki, siyasi iletişimde en çok Erdoğan’a alan açıyor. Anti-woke dil, onun belki de en görünmez ama en etkili siyasi sermayelerinden biri olarak varlığını sürdürüyor. Kısacası anti-woke hareketi, Trump’a tahtını iade ederken, Erdoğan’ın da o tahtı bunca yıldır korumasına neden oluyor.
