AYKUT KÜÇÜKKAYA
Türkiye bir aydır iki kadını konuşuyor. Dilan Polat, Seçil Erzan!.. TV’ler sabahtan başlıyor geceyarısına kadar bu iki ismin etrafında dönen “dolandırıcılık” olayını yorumluyor. İki kadının içinde yer aldığı skandallar silsilesi gazete manşetlerini süslüyor. Kara para aklamadan vergi kaçakçılığına, ponzi sisteminden saadet zincirine uzanan ilişkiler ağı…
Bu köşe yazısı iki kadının etrafında dönen dolapları değil kısaca geçmişten bugüne bir hafıza tazelemeyi irdeleyecek… Hemen söze girelim… 12 Eylül askeri darbesinin ardından Türkiye sağ iktidarların eliyle yeşil sermayeye kucak açtı. Özellikle yurt dışındaki Türklerin dini duygularını sömürmek için kurulan Yimpaş, Kombassan gibi yeşil sermaye şirketleri yüzbinlerce kişiden para topladı. Hem de camilerde yan yana saf tuttukları kişilerden!..
Bu paraları toplayan şirketlerin yöneticileri 2002’den sonra Türkiye’yi yöneten AKP iktidarında bakan, milletvekili, belediye başkanı, il genel meclisi üyesi oldu. Şirketler ise ya battı ya isim değiştirdi. Olan milyarlarca lirasını yeşil sermaye şirketlerine kaptıran saf müslüman yurttaşa oldu! 20-25 yıldır hukuk mücadelesi yürüten yeşil sermaye mağdurlarının sesini başkentte duyan olmadı.
Sonrasında bir yardım derneğiyle ilgili skandal Almanya’da patlak verdi. Deniz Feneri eV’ydi adı. Yöneticileri Almanya’da yargılandı; tutuklandı. Soruşturma Türkiye’ye sıçradı. Derneği şimdilerde derin hukuk bilgisiyle TV kanallarında yorumculuk yapan çok ünlü bir avukat savundu. İktidarla ilişkileri ayyuka çıkan dernek yöneticileri bir kaç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldı.
Dolmabahçe’deki saat kulesini satabilecek kadar ileriye giden Sülün Osman’ı da “Allah, Jetpa’ya ortak” diyerek şirketine para toplamayı başarabilen Jet Fadıl lakaplı Fadıl Akgündüz’ü de gördü bu topraklar.
Ne var ki ülke yargısı böylesi suçlarda da kamuoyu vicdanını tatmin edecek şekilde adalet terazisini tartamadı. Her dönem iktidarla içli dışlı isimler hep korundu. Yapanın yanına hep kâr kaldı. Göstermelik cezalar toplumda “dolandırıcılıktan, yolsuzluktan hesap sorulmuyor” algısını yerleştirdi. Yıllar içinde “kolay yoldan para kazanmak, bir koyup on almak” mübah sayıldı!..
Bu ince yol 1950’den itibaren adım adım örüldü. 12 Eylül’ün ardından sağ, dinci-cemaatçi politikalarla büyüdü, AKP iktidarında zirve yaptı. Siz bakmayın şimdi iki kadının etrafında dönen dolapları tüm basının konuşmasına, yazmasına! İsmi geçenler eğer iktidarla tam ilişkili olsaydı ülke çoktan yine karpuz gibi ikiye bölünmüştü!..
İşite bugün asıl mesele Dilan Polat ve Seçil Erzan’ı yargılamak değil, onları yaratan zihniyeti tarihin çöplüğüne atabilmek. Yoksa bindiği son model arabanın direksiyonundan, videosunu çeken kişiye “Kocamın karısıyım” sözleriyle zenginliğini özetleyen Dilan Polat’ı hapse atsanız ne olur, atmasanız ne olur!..
Demem o ki kimse kendisini kandırmasın. Hepimiz biliyoruz piyonlar harcanıyor; imparatorlar kurtarılıyor!..