YEŞİL DÜNYA / HAZAL OCAK
Dünya için önemli ama Türkiye’de pek ses getirmeyen bir karar alındı geçen günlerde. Yaş ortalamaları 70’i aşan bir grup kadın, iklim krizine karşı uygulanan politikaların yaşam haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle İsviçre hükümeti aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açmıştı. İsviçre’yi ulusal sera gazı emisyonlarını azaltma konusunda yetersiz bulan AİHM, bunun insan hakları gaspı olduğuna hükmetti. Böylece AİHM, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle açılan bir davada ilk kez bir ülke aleyhinde karar aldı. Bağlayıcı olan bu karar, Avrupa’daki diğer ülkeler için de emsal oluşturacak. Telafisi olmayan ve geri gelmeyen tek gerçek zaman. Bizim ve dünyamızın sağlığından yitip gidenler asla geri gelmeyecek belki ama bugün attığımız bir adım geleceğimizi şekillendirebilir. AİHM kararı da yitirdiğimiz zamanın telafisi olmayan cezası gibi görünse de en azındandan atılmış bir adım olabilir…
Türkiye kamuoyunda sadece kısalan mevsimler ya da olağandışı hava olayları ile akla gelse de iklim krizinin çok farklı ve dünyanın dört bir yanında milyonlarca insanı etkileyen sonuçları an itibarıyla yaşanıyor. Örneğin, dünyanın bir çok yerinde iklim göçü başladı. Kolombiya Anayasa Mahkemesi, iklim koşulları nedeniyle yapılan bir sığınma başvurusuna nisan ayının son günlerinde onay verdi. Mahkeme, insanların “ani çevresel felaketler veya iklim değişikliği, ormansızlaşma veya okyanus asitlenmesi gibi kademeli çevresel bozulma süreçleri nedeniyle yerlerini terk etmek zorunda kalabileceği” tespitinde bulundu.
Türkiye’de yetkililer hâlâ ciddiye almıyor ama bilimsel gerçekler yakın gelecekte ülkenin en önemli sorunların başında iklim krizinin geleceğini gözler önüne seriyor. Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) ve E3G isimli düşünce kuruluşu, “Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği” (1) başlıklı raporu 25 Nisan günü yayınladı. İklim bilimi alanında yapılan güncel çalışmaların yeni kömürlü termik santral inşaatlarının durdurulmasını ve kömürden çıkışın zorunluluğunu daha da belirgin hale getirdiğine ve iklim politikalarının aciliyetine vurgu yapılan raporu okuyunca dünyanın hastalanmasındaki en büyük etkenleri bir kez daha iyi anlıyorsunuz.
Örneğin Türkiye hâlâ kömür kullanımının azaltılması veya kömürden çıkış için resmi bir politika açıklamadı. Aslında bu Türkiye için ulaşılabilir bir hedef ve teknik olarak mümkün. Rapora göre, “2053 yılına kadar net sıfıra ulaşmayı taahhüt eden Türkiye’nin, kömüre olan bağımlılığını azaltmak ve enerji sektörünü iklim hedefleriyle uyumlu hâle getirmek için ulaşılabilir ve öncelikli bir hedef olduğu ortaya konulan elektrik üretiminde kömürden çıkış planlaması yapması gerekmektedir” deniyor.
Yine rapora göre Türkiye, son on yılda enerji kaynaklarında önemli bir çeşitlendirme yaşadı. Örneğin, yenilenebilir kaynaklardan elektrik üretimi 2016 – 2021 yılları arasında yüzde 35 arttı. Fosil yakıtlar ise Türkiye enerji sisteminde hâlâ çok önemli bir paya sahip ve ülkenin ekonomik faaliyetlerini yönlendiriyor. Elektrik sektöründe henüz kayda değer bir karbonsuzlaşma eğilimi görülmüyor.
Karbondioksit yayan işletmelerin emisyonları için ödeme yapması anlamına gelen ve 2026’dan itibaren uygulanması planlanan karbon fiyatlandırması göz önünde bulundurulunca termik santrallarla ilgili bir gerçek ortaya çıkıyor. Rapora göre, her bir santralin lisans tarihlerinin sonuna kadar işletilmesi yerine 2030 yılına kadar devreden çıkarılması durumunda, santralların gelir kayıplarının değeri 94 milyar dolar seviyesi olarak hesaplanıyor. Ancak bu rakamlar herhangi bir karbon fiyatının uygulanmadığı bir senaryo altında ortaya çıkıyor. Karbon fiyatının uygulandığı durumda, 30 santraldan ikisi dışında hiçbir kömürlü termik santralın kârlılığını sürdüremeyeceği sonucuna ulaşılıyor.
Santralların bu koşullar altında çalışması durumunda zararın boyutu 40 yıllık senaryoda 13.5 milyar dolar, lisans sonuna kadar çalışmaları durumunda ise 44.5 milyar dolara ulaşıyor. İşletmecilerin zarar eden bir operasyonu sürdürmeleri beklenmediğinden söz konusu santrallerin atıl varlıklar haline geleceği öngörülüyor. Raporda, “Ekonomik ömrünün sonuna ulaşan kömürlü termik santrallerin fazlalığı ve ithal kömürlü termik santralların cari açığa olan olumsuz etkisi göz önünde bulundurulduğunda, karbonsuzlaşmanın ilk adımı olarak kömürlü termik santrallerin kapatılmasının ülkenin yararına olacağı göze çarpmaktadır” ifadeleri yer alıyor.
SEFiA ve E3G’nin raporunda santrallerin ortalama yıllık sağlık maliyetinin 10 milyar dolar seviyesinde olduğu belirtiliyor. Bu telafisi imkansız etkiyi, Sağlık ve Çevre Birliği HEAL’in Temiz Hava Hakkı Platformu ile hazırladığı “Kara Rapor 2022 – Hava Kirliliği ve Sağlık Etkileri” (2) raporu da doğruluyor. Rapora göre 2021 yılında hava kirliliği yüzünden en az 42 bin kişi hayatını kaybetti. Kömürlü termik santrallerin 2030 yılına kadar kapatılması halinde 102 bin ölüm önlenebilir, 194 milyar Avroluk sağlık maliyeti engellenebilir.
Tüm bu veriler tek bir gerçeğe işaret ediyor: Geçen her dakika Türkiye’nin geleceğinden çalıyor, daha da önemlisi hem bizim hem de çocuklarımızın yaşamını kısaltıyor. Sizce de artık doğa ve insan merkezli politikaların vakti gelmedi mi?
(1) Bengisu Özenç, Evrim Özyorulmaz Akcura, İbrahim Çiftçi, Öykü Şenlen, Funda Gacal, “Kömürden Çıkışın Finansmanı: Türkiye Örneği”, Nisan 2024. https://sefia.org/arastirmalar/komurden-cikisin-finansmani-turkiye-ornegi/
(2) Prof. Ali Osman Karababa, Prof. Çiğdem Çağlayan, Deniz Gümüşel, Prof. Gamze Varol, Funda Gacal, Dr. Hande Gazey, Doç. Dr. İrem Ekmekçi Ertek, Prof. Nilay Etiler, Özlem Katısöz, Doç. Dr. Semih Ayta, “Kara Rapor 2022”, Mart 2023. https://www.temizhavahakki.org/kararapor2022/