SHERVIN AHMADI ve MARMAR KABİR
Sırasıyla; Le Mode Diplomatique Farsça Yayın Yönetmeni ve gazeteci – çevirmen; Philippe Descamps’ın katkılarıyla.
Çeviri: BEYZA TOPÇU
Tahran’ın göbeğinde yıkılmış binalar, ufukta yükselen dumanlar… Yıllardır korkulan saldırı, ibadete ayrılmış bir cuma günü olan 13 Haziran’da başladı. Saldırının daha ilk saatlerinden itibaren İran’ın varlıklı kesimi, başkentten kaçıp Hazar Denizi kıyısındaki villalarına çekildi. Benzin istasyonlarının ve yemek satılan marketlerin önünde uzayıp giden kuyruklar oluştu. Çok sayıda gündelik işçi, kıt gelirlerini kaybedip daha da büyük bir yoksulluğun içine sürüklenirken emniyet genel müdürlüğü, halkın arasına karışmış “teröristleri” ifşa etmek için ihbarda bulunulmasını istedi.
İsrail Hava Kuvvetleri çok geçmeden İran hava sahasının hâkimiyetini ele geçirdi, nükleer araştırma tesislerini ve füze fırlatma üslerini – en azından yüzeydekileri – vurdu. Saldırı, bilim insanlarının ortadan kaldırılması ve doğrudan dini lidere bağlı paramiliter yapıdaki “Devrim Muhafızları”nın (Pasdaran) ve ordu komutasını hedef alınmasıyla son derece çarpıcı bir hal aldı. Cesur sızma operasyonları, olağanüstü teknoloji ve istihbarat kapasitesi, İsrail’e hızlı ve büyük bir avantaj sağlamış gibi görünüyordu. İsrail, bir hafta sonra sahneye çıkan hamisi ABD’ye de güveniyordu; Başkan Donald Trump’a göre ABD, İran’ın nükleer tesislerine “muazzam hasar” verecek kapasiteye sahipti.
Nüfusu on kat, toprağı ise seksen kat daha az olan Davud, Golyat’a karşı bir kez daha zafer kazanmıştı. Ancak bu başarı, tehdidin abartıldığını da gösteriyordu. İran’ın 2024’teki askeri harcamaları, İsrail’in harcamalarının yalnızca yüzde 14’üne denk geliyor. Üstelik bu oran giderek azalma eğiliminde. Tahran’ın vekil güçlerine; Lübnan’da Hizbullah’a ve Suriye’de Beşar Esad’a bağlı birliklere ve Yemen’deki Husilere indirilen darbeler, “Direniş Ekseni”nin attığı savaş naralarının aslında palavradan ibaret olduğunu zaten göstermişti. Devrim Muhafızları, Amerikan bombardımanlarının ardından “bu hibrit ve topyekûn savaşın sahnesine tamamen hâkim olduklarını” öne sürseler de nükleer silaha sahip, Batı’nın ve ABD’nin desteğini arkasına almış düşmana ciddi darbeler indirme konusunda yetersiz kalıyordu.
Siyasal İslam’a koşulsuz bağlılık duyanların sayısı azaldı
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?