DANIEL ZAMORA
Brüksel Serbest Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü.
Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, Silikon Vadisi oligarklarının şefkatli bakışları altında başladıktan sadece birkaç gün sonra Papa Francis, “dezenformasyon” konusunda uyarılarda bulundu. Papa, “İletişim genellikle gerçekliği basitleştirir ve içgüdüsel tepkilere yol açar” dedi. (1) Meryem’in günahsız gebeliği, ölülerin dirilişi ve suyun şaraba dönüşmesi gibi inançlara sahip olan Katolik Kilisesi’nin, gerçeğe ulaşma mücadelesinin ön saflarında yer alması fikri insanı ister istemez gülümsetse de bu tespit, entelektüel dünyanın ve medya çevrelerinin geniş kesimleri tarafından da paylaşılıyor.
Birleşik Krallık’ın Avrupa Birliği üyeliğine ilişkin Haziran 2016’da düzenlenen referandumdan Brexit yanlılarının zaferle çıkmasından bu yana sahte haberler ve “hakikat sonrası” (post-truth) çağ hakkında atılan çarpıcı manşetlerin çoğu – ufak tefek farklar dışında – aynı anlatıya dayanıyor: Viral olana öncelik veren, ayrışmayı ve benzerler arasında kümelenmeyi teşvik eden algoritmalar, bilişsel önyargılarımızı besliyor ve böylece yanlış bilgiler gerçekler uğruna öne çıkarılıyor. Sonuçta kamusal alan, sayısız küçük ve kendi içine kapalı “kabileye” bölünmüş durumda. Her biri kendi medya alanında yer alıyor: Direnişteki akademisyenler Bluesky’da, bağırıp çağıran neo-faşistler X’te…
Her görüşe, her duyarlılığa hitap eden bir YouTube kanalı ya da Instagram hesabı var artık. (2) Bu yapıda, insanların karşılıklı olarak birbirini dinleyebilme, akıl yoluyla tartışabilme ve anlaşmazlıkları mantıkla çözebilme becerisi giderek geri plana itiliyor. Yerini ise birkaç milyarderin siyasi hırslarıyla körüklenen bir dijital iç savaş alıyor. Bu durumun en büyük kurbanı gerçeğin kendisi; daha açık söylemek gerekirse, doğruyla yanlışı ayırt etme yetimiz.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?