SERGE HALIMI
İsrail meselesi, Amerikan siyasetini dönüştürüyor ve iki büyük partiyi medya ve nesil farklılıkları konusunda bölüyor. İsrail hükümetine en düşmanca yaklaşan kesim genellikle gençlerden oluşuyor. Bu kesimin bilgi kaynakları sosyal medya platformları ve YouTube kanalları. Buna karşılık İsrail’e daha yakın duran yaşlı kuşak ise, Fox News’ten New York Times’a kadar, Demokrat ve Cumhuriyetçi liderlerin on yıllardır yaydığı daha geleneksel propaganda ile şekillenmiş durumda.
ABD Kongresi, bu uyumu karikatürize edecek kadar açık bir şekilde ortaya koyuyor. Örneğin, 2 Şubat 2021… O gün Senato, 97’ye karşı 3 oyla, ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’nin Kudüs’te kalmasını onayladı. Daha önce neredeyse tüm diğer büyükelçilikler gibi Tel Aviv’de bulunan elçiliğin taşınması kararı, dört yıl önce Başkan Donald Trump tarafından alınmıştı. Trump, bu kararıyla uluslararası hukukla ve yaklaşık yetmiş yıl boyunca tüm seleflerinin izlediği tutumla ters düşmüştü. Ancak Şubat 2021’de süreklilik galip geldi: İsrail hükümetinin tercihlerine uygun şekilde yeniden iktidara gelen Demokratlar büyükelçiliği taşımadı. Demokrat Başkan Joe Biden, nefret ettiği selefinin bu politikasını sürdürdü. Birkaç yıl önce, İsrail ulusal gününü onurlandırdığı törende yaptığı konuşmaya şöyle başlamıştı: “Ben Joe Biden ve herkes İsrail’i sevdiğimi bilir.”
Biden’ın kampındaki bu tutku O günden bugüne kadar giderek azaldı. Yaşanan bir an herkesin zihninde iz bıraktı. Geçen haziran ayında, New York belediye başkanlığı için yarışan Demokrat adaylar arasında düzenlenen bir tartışmaya katılan Zohran Mamdani, kendisi için tam bir tuzak olan şu soruya cevap vermek zorunda kaldı: “Belediye başkanı olarak yurt dışındaki ilk ziyaretinizi nereye yapardınız?” Cevabın ne olacağı herkesin malumuydu. Adrienne Adams, “İlk ziyaret, kutsal topraklara” dedi. Bu elbette doğru cevaptı. O dönemde seçimlerin büyük favorisi olan eski New York Valisi Andrew Cuomo, bu cevabı ancak şu şekilde tamamlayabilirdi: “New York’taki düşmanlık ve antisemitizm göz önüne alındığında, ben İsrail’e giderim.” Whitney Tilson da birkaç söz ekledi ama sadece aynı şeyi söylemek için: “Evet, İsrail’e dördüncü seyahatimi yapacağım, ardından Ukrayna’ya beşinci seyahatimi; teröre karşı küresel savaşın cephesinde mücadele eden en yakın iki müttefikimize…” Hiçbir ayrıntı eksik kalmamıştı. Tartışma iyi başlamıştı, her aday zorunlu görev sınavını başarıyla geçmişti.
Sonra sıra Mamdani’ye geldi: “Beş ilçenin sakinlerine cevap verebilmek için New York’ta kalacağım.”Önceki yanıtlar, yeni sorular sorulmasına neden olmamıştı. Ama bu noktada adına yaraşır bir gazeteci mesleğini icra etmek zorundaydı: “Sayın Mamdani, araya girebilir miyim: seçilirseniz İsrail’i ziyaret eder misiniz?” Yine uslanmaz görünen bu “yaramaz öğrenci”, kendisi için önce New York’un geldiğini tekrarladı. Gazeteci ısrar etti ve neredeyse doğru cevabı ona fısıldadı: “Sadece evet ya da hayır deyin. Yahudi devleti İsrail’i destekliyor musunuz?” Gazze savaşını soykırım olarak nitelendiren Mamdani, pes etmedi: “İsrail, tüm vatandaşlarına eşit haklar tanıyarak var olma hakkına sahiptir.” Sahnedeki Cuomo sevinçle haykırdı: “Hayır, İsrail’e gitmeyecek!” Eski vali ve başkan Bill Clinton’ın konut ve kentsel gelişim bakanı olan Cuomo, rakibi olan Müslüman adayın 1 milyon 300 bin Yahudi nüfusu olan bir metropolde acemi bir hata yaptığından emindi. Ama asıl yanılan Cuomo’ydu. Önce haziran ayında parti içinde yapılan ön seçimi, ardından da 4 Kasım’da bağımsız olarak girdiği belediye başkanlığı seçimini kaybetti. Seçimde Yahudilerin üçte biri Mamdani’ye oy verdi; Demokrat seçmenlerin yüzde 60’ı, “teslim olmayı” – yani İsrail’e gitmeyi – reddetmesini tercih nedenleri olarak gösterdi. Kudüs’teki Ağlama Duvarı’nı “öpme” eylemi bir anda boyun eğmenin işareti haline gelmişti. Buna karşı çıkmak ise cesaret göstergesiydi.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?
