HİLAL KÖSE
Gazeteci, yazar, tıp doktoru Erdal Atabek, 94 yaşında göçtü bu dünyadan. Yaşamın acı gerçeği olan ölümle bir kez daha yüzleştik, çaresizliğimizle kala kaldık. Hiç gitmeyecek gibiydi, bir telefon uzağımızda hep bizi bekleyecekti sanki, başımız sıkıştığında arayacağımız bir üstat, sıkı bir dosttu. Her şeyden önce gerçek bir Cumhuriyet çınarıydı, sağlam bir aydınlanmacıydı, ne güzel şans ki doktorumuzdu… Şimdi arkasından düşünüyorum, beyaz önlüğü ve stetoskobuyla gözümün önünde capcanlı, muayene koltuğuna oturup uzun bir ‘Aaaa’ derken doktor Erdal Atabek’e emanetim. Sonra sırtımı dinliyor, kalın kitabına bakmayı ihmal etmeden ilacımı yazıyor… Sadece grip olduğumuzda, bir yerimiz ağrıdığında uğramazdık yanına. Ruh sağlığımızla, iç dengemizi bulmamızla da çok yakından ilgilendi. Bize hep iyi geldi… Ah ne büyük ayrıcalıkmış, bu satırları yazarken iyice farkına varıyorum.
Erdal Bey, Cumhuriyet gazetesinin iş yeri hekimi olarak uzun yıllar görev yaptı. Benim gibi yolu Cumhuriyet’ten geçen pek çok meslektaşımın da doktoru oldu. Köşe yazarlığını ise neredeyse son nefesine dek bırakmadı. Yakından tanıyanlar iyi bilir, ondan başka türlüsünü de beklemezdiniz. Kalemlere, defterlere olan tutkusu ilham vericiydi. Çok iyi okurdu, yeni çıkan kitapları takip ederdi, notlar alırdı. Ondan bize çok şey kaldı, sayısız makale, kitap, ‘Salı Sohbetleri’, nezaket… Herkesten önce gazetenin en üst katına çıkar, o büyük masada her zamanki yerine otururdu. Kimi zaman sanat, kimi zaman psikoloji, kimi zaman başka bir konu olurdu tezgâhında. Bize sorular sorardı, ardından başlardı anlatmaya… Hepimize ayna tutardı, davranışlara ve ilişkilere dair akıl yürütmemizi sağlardı. Okuma ödevleri de verirdi elbette… Son yıllarda popüler olan bir tartışma var; insanlar “Nasıl olunur?” sorusunun peşinde, hayata anlam katmanın inceliklerini merak ediyor, Erdal Bey’in 94 yıllık yaşamı bu soruya verilebilecek en iyi yanıtlardan biri bence. Berrak bir zihinle alıp başını gitti öylece, sakin sessiz ama dimdik, zarif adımlarla veda etti. Gazetesinden çıkıp, Taksim’de 202 numaralı çift katlı İETT otobüsüne binip, Bostancı’daki evine gider gibi…
Öğretmen çocuğu, 12 Eylül mağduru!
Erdal Atabek, 1930 yılında Adapazarı’nda doğdu. Anne ve babası öğretmendi. Kabataş Erkek Lisesi’ni birincilikle bitirdi, 1954 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Psikosomatik Hastalıklar ve İç Hastalıklar uzmanı olarak görev yaptı. 1965 yılında seçildikten sonra, uzun yıllar (1966-1984) Türk Tabipleri Birliği başkanı oldu. Barış Derneği’nin kurucularındandı, 12 Eylül darbesinin ardından 1982 yılında açılan ‘Barış Derneği davasında’ 38 ay cezaevinde kaldı, 1991 yılında birlikte yargılandığı yazar dostlarıyla beraat etti… Sosyal Sigortalar Kurumu’nda da görevleri oldu, müsteşarlık yaptı, sayısız konferanslar, paneller düzenledi. 1990’lı yıllarda kitapları çok satanlar arasında yer aldı… Özellikle Gençlik Duvarları Yıkıyor ve Kuşatılmış Gençlik adlı kitapları büyük yankı yarattı. Erdal Bey, fazlası vardır eksiği yoktur; sağlık, psikoloji, eğitim, kişisel gelişim, sosyoloji, anı, anlatı, deneme gibi alanlarda tam 24 kitaba imza attı! Ödüller aldı, eğitimler verdi… İyi bir Atatürkçü, sağlık ve insan hakkı savunucusu olarak iz bıraktı…
‘Çocukların geleceğine sahip çıkmalıyız’
Erdal Bey, 1966 yılından beri, kısa süreli ayrılıklarını saymazsak Cumhuriyet gazetesi yazarıydı… “Çalınan gelecek” başlıklı son yazısını 28 Nisan 2024’te gazetesine teslim etti, Türkiye’nin kanayan yarası eğitime değindi. Eğitim camiasına, siyasetçilere, velilere, öğretmenlere hiç akıldan çıkarmamaları gereken satırlarında şöyle seslendi: “3 yaşından 23 yaşına kadar 20 yıl eğittiğimiz çocuklarımız nasıl bir gelecek için hazırlanmalıdır? Çocuklarımızı nasıl bir gelecek için eğitiyoruz? Bu yakıcı sorular yanıtlanmadan hiçbir çalışma önem taşımaz. Şimdi, bir haftalık sürede görüş bildirilmesi isteniyor. Gene bir kap – kaç hazırlanmıştır. Bir hafta gelip geçecek, “Görüşler alınmıştır” diye bu “maarif” çalışması devreye sokulacaktır. Bütün öğretmenler, anneler babalar, yurttaşlar, muhalefet partileri kitlesel bir karşı koyuş göstermelidir: Biz laik bilimsel eğitim istiyoruz. Söylenecek söz budur. Bugün de yarın da bu sözle iktidarın karşısına dikilmeliyiz. Çocuklarımızın geleceğine sahip çıkmalıyız. Bu ülkenin geleceğine sahip çıkmalıyız. Kitlesel olarak ve kararlılıkla…”
Ne yazık ki bu satırlardan kısa bir süre sonra, Erdal Bey’in vedasından 5 gün önce “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” onaylandı. Ömrünü bilimsel, laik bir eğitim için mücadeleyle geçiren bu bilgeye borçluyuz artık. Çocukların geleceği için ayağa kalkıp, iktidarın karşısına dikilmeliyiz! Çocuklar için, daha güzel bir Türkiye için… Erdal Bey, son nefesinde haykırıyor: “Gelecek, bir ülkenin eğitimiyle çalınır!”