AKRAM BELKAÏD
Çeviri: YAREN ŞAHİN
Orta Doğu her geçen gün daha derin bir kaosa sürükleniyor ve büyük bir nükleer olay olasılığı artık temelsiz bir felaket senaryosu olmaktan çıktı. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu’nun, İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı büyük bir hava saldırısı başlatma kararı yalnızca tutarlı bir kararlılığın göstergesi değil. (1) Daha da önemlisi, bölgesel gerilimi birkaç kademe birden tırmandıran ve Tel Aviv’in müttefiki ve büyük koruyucusu ABD’nin bile istemediğini iddia ettiği savaşın fitilini ateşleyecek bir adım.
Amerika Birleşik Devletleri, başkan Donald Trump’ın kısa süren tereddütlerinin ardından, stratejik bombardıman uçakları ve Tahran’daki nükleer tesisleri hedef alan füzeler aracılığıyla İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı harekete geçti. Bu saldırı, İran’ın Katar’daki bir Amerikan üssünü hedef almasına yol açtı. Bu yazıyı baskıya gönderdiğimiz sırada ABD’nin bombardımanlara devam edip etmeyeceği ya da Netanyahu’nun açıkça dile getirdiği hedeflerden biri olan İran rejiminin devrilmesini sahiplenip sahiplenmeyeceği henüz belirsizliğini koruyordu. Washington’un ilan ettiği ateşkes ise Netanyahu ne kadar isterse o kadar sürecek.
Amerikan iç politikasındaki sorunların (xx sayfadaki yazıyı okuyun) ötesinde, Washington’un tutumuna ilişkin belirsizlik, Netanyahu’nun gerçek hedeflerini çevreleyen belirsizlikle de doğrudan bağlantılı. İsrail ordusu, ölü sayısının 60 bini aştığı ve nüfusun büyük çoğunluğunun acımasız abluka nedeniyle açlık çektiği Gazze’de yıkım saçmaya devam ederken, İsrail Başbakanı İran’ın nükleer silah edinmesini engelleyeceğini açıkladı. Yaklaşık yirmi yıldır sürekli tekrar edilen bu takıntılı söylemin doğruluğu hâlâ kanıtlanmış değil.
Özel İçerik
Bu içerik sadece gazeteye abone olan okuyucular içindir.Yazının devamını okumak için gazetemize abone olmak ister misiniz?